bu çiçek bu yazıda içinizde açarsa yazın mutlaka |
Sahi gözünüzü bir an kapatıp kendinizi şehiriçi dolmuşlarda hayal edin . Mesela şoförün tam arkasındasınız. Şoför kendi yorgunluğuna bir İbrahim Tatlıses ya da Müslüm Gürses tınısını bırakadursun, siz de kaptan koltuğunun arkasında , şoförün kendisini ya da koltuğunu sigortalattığını varsaydığı nazar boncuklu balığın, dolmuşun her dur kalkında ya da şerit değişimindeki ritmine baktığınızı düşünün.
koltuğun arkasında dizlerimi öperken balık |
Dolmuşa binen ve o koltuğun arkasında oturan her yolcunun, mutlaka bir yerde dokunduğu o nazar boncuklu balık, dokunulduğu anda dokunan kişiyi ya kendisinin benzeri objelerle ilişkisine götürecektir, ya da kendinden bir şekilde geçirecektir.
yosunlu çeşme |
modern dünyanın kirliliğinden ve gürültüsünden bir an nasıl uzaklaşıp dinginleştiğinizi ya da herhangi bir yerde çoraplarınızı utana sıkıla da olsa çıkarıp tabanlarınızı toprağa, taşa, çimene değdirdiğiniz zaman yaşadığınız duyguyu, yani mutluluğu bir düşünün... Çok güzel bir müziğin sizi baştan çıkardığı zamanki mutluluğa benzemiyor mu ?
Aynaya bakıp saçınıza düşen aklarda veya yaşınızın yüzünüzde bıraktığı kırışıklıların derinliğini ve yoğunluğunu gördüğünüzde içinizde hissettiğiniz bir sonbahar ya da kışı, şu müziği
dinlediğinizdeki gibi hissetmez misiniz ? Ya da zamanın geçiciliğine içlenmez misiniz? İkisinde de benzer ya da biraz farklı düşüncelerle tükenmez misiniz ?
Herhangi bir yerde karşılaşacağınız yalnız bir ağaç ile size hissettirdiği kalabalıklar arasında yalnızlığınızı bunu dinlerken de hissetmez misiniz ?
Bir çocuğun bilyelerindeki çizgilerde, sıraya dizdiği ve az sonra bir kısmı minicik bir yolculuğa çıkacak araçlarında,
bir kız çocuğunun oynadığı bebeğin ipek saçlarında, çok sevdiğiniz arkadaşınızla seyirlik bir tepeden çektiğiniz iki kişilik çaydanlığın ve ısıtıcının koca bir ağaca küçük bir saksı olduğu anda...
küçük saksımız |
Çocukluğunuza giden bir yoldaki babanızın görüntüsünde
ya da annenizle karşılaştığınız bir fotoğraf karesinde... İçinizde çocukluğa ya da gençliğe dair kıpırtılar oluşturan, babanızın , annenizin göz bebeklerinde gördüğünüz sizi var eden sevgiye ve onlara olan sevginize denk geldiğinizde; bir düğünün ortasında en çok siz eğleniyormuşcasına hissetmez misiniz ? En hızlı oyunun en çok terlediğiniz anındaki aşka, müziğe benzemez mi bu ? Veya burada benzeri bir heyecanda bulmaz mısınız kendinizi?
Yorumlar
Yorum Gönder