Ana içeriğe atla

bisiklet travması ve içinden çıkamadığım çemberi kırma çabası








Başımdan geçen ve hayatımı kökten değiştirmiş olabilecek bir travmamdan bahsetmek istiyorum. Sanırım 9 ya da 10 yaşlarındaydım , kiracıydık, ev değişikliği yapmıştık ve emekçi ağabeyim, bozuk bisan bisikletini bu taşınma esnasında bir hurdacıya vermiş ve karşılığında benim için o an dünyadaki en güzel hediye olacak küçük ,eski, kimbilir kaçıncı elden düşme bir bisiklet almıştı. Diğer eşyaların arasına koyup yeni evimize doğru ilerledik. içim kıpır kıpır , acayip kelebekler yakaladım içimde . Ciddiyim, yol bitse de dokunsam derdindeydim ,resmen ağzımdan kulaklarımdan çıkıyordu kelebekler,uçuyordum yerimde ,utanmasam şarkı söylerdim bağıra bağıra ama utanan biriydim.Bizimkilerde ise yeni eve yerleşme telaşı hakimdi.

O günden sonra ne zaman , bana ait  bir zamanım olsa  rokete biner sokağın bir ucundan diğer ucuna uçardım,dediysem de birkaç kilometreyi kastetmiyorum. toplasan 150-200 metrelik bir mesafeydi kullandığım pist.Çok hızlı sürerdim kendimce, en azından yürüyen birini geçmek benim için işten bile değildi. Hızın da bir meziyet olmadığını düşünecek yaşta değildim, çünkü çocuktum .
Biraz daha büyük bisikletler  yavaşça sürüldüğü halde beni geçtiklerinde bir yarışçı gibi başımı ve gövdemi bisikletimin üstüne eğer ve küçük bir kar topu gibi yuvarlanırdım kendimce ,bunca uğraşa ve gaza rağmen beni geçenleri yine de geçemezdim ve bu bende bir öfke de yaratmazdı. ne temiz çocukmuşum meğer. temiz kalpli : ) küçük kardeşimi oyalama saatleri, çok soğuk günleri , okul saatlerini ve  akşam saatlerini de çıkartırsak geriye kalan ödevsiz saatler benim eğlence saatlerimdi en eğlendirici oyuncağım da roketti. o zaman isim vermemiştim ama şu an roket isminin çok havalı olduğunu düşünüyorum ve zamanında bir isim vermediğime yanarak bu ismi ona bağışlıyorum. zaten bir veda yazısı sayılır bu da.ben ve küçük roket iki mutlu çift gibiydik. Mesela benimle olduğu sürece bu roket'in hiç ciddi arıza verdiğini görmedim,zaten öyle bir arıza verse tamirhane yerine yine hurdacıya gidecekti. cepten çıkan bir bozukluk ya da kağıt paranın para olduğu zamanlar yani.  ciddi arıza dediysem, başımıza gelebilecek en kötü şeylerden bazıları patlak veren bir tekerlek , kaynak yerinden gelen bir çıtırtı ya da zincir kopması olabilirdi.çünkü çok eskiydi . ama taş gibiydi  .. ara sıra bana bozulur zincir atardı ben de  seve seve takardım. hepsi o. dinamosu yoktu, feneri yoktu hoş ortada gece sürecek çocuk da yoktu.Yasakları olan zamanlarım yani.
İşte böyle gel zaman git zaman 1-2 yıl boyunca tek eğlencem olan roketi kardeşimden  uzak tutmak çok zordu . Onun zaman zaman ağlamaları babamın vicdanını tetiklemiş olacak ki yine bir gün öğleden sonra  mahallemizin pistinde bir yukarı bir aşağı bisikletimi sürerken babamın aşağı mahalleye doğru yöneldiğini gördüm.Hızlıca yanına sürdüm. Rüzgarımın etkisinden olacak babam durdu.
- Nereye gidiyorsun baba ? diye sordum.
-Hurdacıya dedi.
-Neden?
- Kardeşine göre bir bisiklet var mı bakayım, bir tane alayım ona  da o kadar ağlamasın. dedi. " o kadar ağlamasın ???? bu "o  kadar" tam olarak ne kadar olabilirdi ki ?? oysa hep rokete bir bindirmelik ağlardı ve bunun karşılığı bana dönmeleri, kardeşini bindir gezdir biraz ,demeleri olurdu. o ağlamanın en fazla bu  karşılıkğı olurdu. ne zaman arttırdı da bisiklet alınacak mertebeye geldi bizim kardeş anlamadım. ama neyse o an bizim o sokakta işte güzel bir şeyler oluyordu ve o kelebek etkisi yavaşça dünyayı değiştirecek gibiydi. neyse,
 bundan sonrasını çok iyi hatırlamıyorum çünkü çok sevinçliydim, zamanın bana verdiği tüm bencilliğe dayanarak şunu söyleyebilirdim ki artık kardeşimden kurtuluyordum, yeni bisiklet bana alınsaydı ancak bu kadar sevinirdim. babama  hurdacıya kadar eşlik ettim. Ne de olsa ikinci bisikletimiz alınıyor, artık kardeşimin mızmızlanmasından kurtuluyordum. Roket yalnız  bana ait olacaktı o günden sonra. Sevine sevine hurdacıya kadar nasıl gittim bilmiyorum. Hayal meyal  babamın hurdacıyla konuşmalarını hatırlıyorum ;
- Bu ne kadar ? -Ya bu  ? -Çok değil mi ? -Daha indirim yap ? - yapmam . - çok pahalı ! -ı ıh diyaloglarından sonra  -Ne yapsak dediği ve kısa bir sessizlikten sonra ani bir kavrama ile gestaltçı öğretideki Aha buldum! anına denk geldim. babamın başının üstünde kocaman sarı bir ampul yanıyor ve hurdacı büyük bir heyecan ve şaşkınlıkla öneriyi bekliyordu.
babamın ağzından değerli cümleler çıkarken ağır çekimle kulağımda çınlıyordu. hemmmmm şehhhh rimmmm şuuuu biiisikkkkletiiii versekkkkk üstüneeeee birrrr şeyyyy alacak mısınnn. hurdacı baba bu, satarken de alırken de üstüne bir şey alır almaz mı. ceketi çıkarsan gömleği de ver kullanmıyosan der adama. neyse kulağımda ağır çınlayan cümlenin  aslında yankısı devam ederken bitmişti iş.
Hemşehrim şu bisikleti versem üstüne bir şey alacak mısın ?  O son önerisine kadar acayip gel gitler yaşadım, tam seviniyorum beğendi alacak, heee pahalı geldi kalacak , aha tamam buldu alacak , yok yok gözü kesmedi kalacak. topu topu 3 bisiklet var ortada, birini alıp ötekini bırakıyor sonra  yine diğerini alıp pazarlığı başa sarıyordu sağolsun. derken son cümlede o sessizlikten sonraki cümlede benim kırmızı roketten bahsettiğini farkettim. o an biraz daha karanlık olduğu için hatırlamıyorum. gözüm bir şey görmüyor düşün yani. yine de ben anlamaya çalışırken hurdacı zamanında kendisinden aldığımız , altımdaki roketi inceliyordu.hepsi  birkaç saniyede olup bitmişti. çok hızlı oldu bittiye gelince geri dönmek daha da zorlaşıyor çünkü.
 İşte o an benim belki de en büyük çocukluk travmalarımdan biriydi . Sustum, hayır diyebileceğim, bağırıp sahibi olduğum şeyi koruyacağım ya da hiç olmazsa ağlayıp babamı manipüle edeceğim ve kendi roketimi kurtaracağım yerde sustum.Anlaştılar, ben indim bisikletten, babam dört tekerlekliyi tutup elime verdi, götür kardeşine dedi. artık sormadım konuşmadım yani o zaman için.mutsuz ben bir veda bile edemedim rokete.Döndük ben yas tutuyordum kardeşim sevinirken. yalnız o günden sonra kardeşim uzak tutuyordu artık beni. elde avuçta bir şey de yok benim. mecburen nazına tölerans gösteriyordum bazen kapıp kaçıyordum. dört teker de dört tekerdir, ayağı yerden kesiyor ya ona bak diyordum.bir gün kardeşime ver bana  evin bodrumuna indireyim senin için dedim.  tamam dedi , kocaman bodrum penceresinden götürebilecekken aşağı ,  tuttum kapı ile duvar arasında kalan dar mesafeden koymaya taktım kafamı. velhasıl söküp takacaktım bisikleti.meğer kaynakmış söktüğüm yer, aşağı götürdüm ama iki parça olarak hayatına devam edecekti artık dört tekerli de. hatırlarsanız ciddi arızalarda tamirciye değil de hurdacıya gidecek demiştim. gitti .  o gün bugündür bizim evde bisiklet bir daha olmadı dememi beklemeyin, oldu ama ikimiz için olmadı bir daha.  uzun bir zaman geçti. kabul ediyorum biraz yaşım da gençti şimdi de geç , fakat o zamandan gelen bir ruh hali oturdu içimde, artık hiç bir şeyi sahiplenemedim. sahip olduğum hiçbir şey için de yıllar boyunca mücadele edemedim, etmeyi de öğrenemedim. belki bu  nedenle bu hayatın bu uzun yolunda hala o hurdacıdan çıkamadım gibi hissediyorum.

eğer orada , biraz sesim .çıksaydı ve bisikletimi kurtarabilseydim bir şekilde o günden sonra bunun işe yaradığını deneyimlediğim için her zaman benzeri bir yol ile elimdekini koruyup kollayabilecektim.psikanalize göre  hayatımızın ilk 6 yılında ne deneyimler elde ettiysek ömrümüzün kalanında da onların etkisi hüküm sürer . Kuram gayet mantıklı aslında, çünkü bunca zaman içinde tüm yapabildiğimizin küçük çırpınışlar olduğunu ve  değişimin için yine de çok zor olduğunu görüyorum , kendimde de bunu deneyimliyorum. oysa o yaşta o küçük çırpınışlar bugün koca koca dalgalanmalara ve bambaşka bir hayata getirebilirdi beni. ve bu cümleleri yazmak yerine şu an belki adını sanını bilmediğim bir yerde aklımdan geçmeyecek maceralar yaşıyor da olabilirdim. şaka değil ilk yaşlarda ilk deneyimler benzer deneyimler geliştirmemize sebep olup kaderimizi bunun çevresinde şekillendiriyor, eğer küçük dokunuşlar olsaydı belki o zinciri kırıp bambaşka bir yaşam zinciri oluşturabilirdim. her şeye rağmen yine de bunun farkındayım ve o çocukluk travmasını atlatmak için uğraşıyorum. siz de uğraşın küçük ve önemsiz demeyin .geçmişte kaldı demeyin. mutlaka şu an ki hayat pozisyonumuzu değiştirmek istiyorsak geçmişe gidip çocukluk yaşantılarını ve  oluşturduğu deneyimleri gözden geçirmek gerekiyor.

 Buarada son olarak, kalıntın kaldı mı bilmiyorum ama hoça kal Roket demek istiyorum. hoşça kal...

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bahtiyar bir sonun başı

Sonbaharın bütün yapraklarına dokunmuşum gibi bahtiyar bir sonun başı sanki. İnci gibi parlak bir vaziyet. Şiir kitaplarından fırlamış kaçkın dizeler gibi hissediyorum, ne yana dönsem bir makama çarpıyorum, esaretten kurtulmuş notalarla çevrilmiş gibi anım. Her yanım toz ve mavidir her anım.

herkesin gitmek istediği o yer ve hayalin hayali ile mücadelem

Bazen herkes gibi alıp başımı insanın dokunduğu her şeyden uzaklaşıp o yere gitmek istiyorum. Duydunuz mu bilmiyorum, hani küçük ahşap bir kulübenin ağaçların arasında olduğu , çevrenin yemyeşil ve binbir renkli çiçekle örtülü olduğu, yakınında akan bir dere ve ensesinde ulu dağların olduğu, geceleri de samanyolu dahil çıplak görseniz de doğal olarak gezegen olduğunu anlamayacağınız trilyonlarca yıldızı bir arada göreceğiniz bir gökyüzü olan o yeri kastediyorum. kışın zar zor ısıtabileceğiniz ve soğuğunu bir tarafınızda iyice hissedince fazla oldu biraz da insan yüzü görmeye gitsem fena olmaz deyip bu kez de kardan, çamurdan çıkamayacağınız o aynı zamanda kış ortasındaki ürkütücü yer. yazın cenneti,  kışın cehennemi yaşayacağınızı bileceğiniz yerden bahsediyorum. bazen birkaç parça eşya ve giysi alıp o yere gitmek istiyorum. nasıl bulacağım da belli o yeri , yetenekli yeğenim de muhtelemen resim defterine çizmiştir .  çizdiği bir haritadan faydalanıp oraya gidebilirim. elimle koymuş gi

lastik ayakkabı özlemi dolu bir yazı ve Artık sevmeyeceğim

Artık sevmeyeceğim, bütün kabahat senin. senin değilse bile birilerinin, planı yok bu işlerin. zaten hangi plana uyduk diyebiliriz ki, lisede düzenli ders çalışmaktansa kapıya dayanan yumurta ile son gün az mı çalıştık sınavlara, sınav sonrası az mı unuttuk bir gün önce ezberlediklerimizi.planlı çalışan biri olsaydım mesela kimbilir nerede ne şartlarda edindiklerimi öğrendiklerimi hayatıma uygulamanın verdiği zevk - sefayla yaşardım. ama olmadı , ya diğer planlar ? düşünsenize siz de benimle ! hangi "bu hafta şunları şunları yapıp artık biraz dinlenirim " diyerek tasarladığımız plan ertesi gün ya da ertesi gün ya da onun ertesi günlerde ani bir tepkime ile yön değiştirmedi ve biz de  başka kulvara dalmadık, sonra yeni ertelemeler ile eski ertelediklerimizi keyifsiz bir biçimde harmanlamadık ? aşk da öyle değil mi ? aniden karşımıza biri çıkıyor bir an dünyanın merkezi çekim kuvveti üzerimizde etkili oluyor da ona doğru çekilmiyor muyuz, sonrasında tanışma biçimimizden rom