Bazen herkes gibi alıp başımı insanın dokunduğu her şeyden uzaklaşıp o yere gitmek istiyorum. Duydunuz mu bilmiyorum, hani küçük ahşap bir kulübenin ağaçların arasında olduğu , çevrenin yemyeşil ve binbir renkli çiçekle örtülü olduğu, yakınında akan bir dere ve ensesinde ulu dağların olduğu, geceleri de samanyolu dahil çıplak görseniz de doğal olarak gezegen olduğunu anlamayacağınız trilyonlarca yıldızı bir arada göreceğiniz bir gökyüzü olan o yeri kastediyorum. kışın zar zor ısıtabileceğiniz ve soğuğunu bir tarafınızda iyice hissedince fazla oldu biraz da insan yüzü görmeye gitsem fena olmaz deyip bu kez de kardan, çamurdan çıkamayacağınız o aynı zamanda kış ortasındaki ürkütücü yer. yazın cenneti, kışın cehennemi yaşayacağınızı bileceğiniz yerden bahsediyorum. bazen birkaç parça eşya ve giysi alıp o yere gitmek istiyorum. nasıl bulacağım da belli o yeri , yetenekli yeğenim de muhtelemen resim defterine çizmiştir . çizdiği bir haritadan faydalanıp oraya gidebilirim. elimle koymuş gibi bulamasam da bulurum diye ümitlenip kendimi o güne hazırlamak isterim.
o yeri ve harita resimlerinden bir tanesinin görüntülerini de paylaşıcam sizinle , ki siz de göreceksiniz ne kadar ciddi olduğumu.
Bir çoğunuz o yerin çocukluğumuzun çizgi filmlerine konu olmuş Heidi'nin büyük babasının evi olduğunu anlamıştır sanırım.
İşte o yere gidince neler yapacağımı anlatmak istiyorum size. asıl meselem odur zaten;
daha önce bir sıralama yapmadım ama şöyle başlarım diye düşünüyorum. tamiratı çok sevdiğimden gider gitmez bir adaya düşünce yanıma alacağım üç şeyden biri olan keser ile kırmam , kesmem gereken her şeyi çok hızlı bir şekilde halledip akşam olmadan kulübeme yerleşmeyi düşünüyorum. muhtemelen yanıma aldığım ikinci şey olan çakmak ile de etraftan toplayıp biriktirdiğim odun parçaları , kuru otları yakar büyük ihtimal ne kadar acele etsem de bitiremeyeceğim ta'mirat'lık (mirat kürtçe harabe demek. bu ek bilgi için parçalasam da siz hızlıca üç heceyi birleştirip okursunuz ). kulübeye sırtımı verip uzaktan kurdun çakalın bu hayalimin içine etmesine engel olurdum. muhtemelen kısa zamanda suyumu da bitirip dımdızlak kalacağımı düşündüğümden önceden bol yiyecek ve biraz daha yedek su alırdım yanıma . yok o üçüncü şey yiyecek değil. bir telsiz telefon olurdu. baktım içinden çıkamıyorum bari birileri beni kurtarsın diye yanıma mümkün mertebe onu alırdım.bir iki günde su ve ekmek de tükenince ne yapacağımı bilemez izlediğim belgeselleri hatırlamaya , uygulamaya çalışır ve hayatta kalmaya çabalardım.böyle zamanlarda aşırı stresten dolayı belgeselden gizil olarak öğrendiğim teknikleri de unuturdum. genel kültür bilgilerim sizlere ömür olacağından yapacağım en mantıklı iş telsiz telefona sarılıp sabahı beklemek sonra yüksek bir tepeye çıkıp arama yapmak olurdu. bütün !bazen şeytan diyor ki al birkaç parça eşya ve giysini git o yere' diye gelişen hayalim ve düşüncelerimin tam bu noktasında öyle bir şey hissediyorum ki. bu his üniversite zamanıma ait. anlatayım.üniversiteyi kazanmadan önceki 2 yılım aklıma geldi bunları yazınca. sabahlamalarımı, çözdüğüm soruları,içime attığım ya kazanamazsam korkusu ve millet ne der endişelerimi ve tüm bunlarla birlikte sınavı kazanıp kayıt yaptıktan yakın zaman sonra yine de diğer kıdemlilerden (akıllı arkadaşımın isteği üzerine ) 2 hafta önce Erzuruma , giriş işlemlerimi yapıp , henüz öğlen olmadan müdürlükten battaniye , çarşaf ve yastığımı alıp odama gittiğimde rastgele bir yatak seçim o leş yatağın üstüne sırt üstü uzanıp lan her şey bunun için miydi ? bu boktan yer için miydi hepsi ? değdi mi gerçekten ? dediğim zamanki gibi hissettiğimi farkettim yukarıda anlattığım hayali ve bu hayalin beni hayalimde sürüklediği durumu düşününce.
neyseki yüksek teknolojik ilerlemeler sayesinde telsiz telefonu icat edene okuduğum rahmet dualarından sonra tekrar biraz insan yüzü görmek isteği ve sevinciyle kurtarma ekibi eşliğinde evime gelirdim. çok zor kimsenin yaşamadığı bir yerde yaşamak diye düşünüp bir daha hayalin hayalini bile kurmayı düşünmezdim.
zaten bence fazla ıssız bir yer olurdu orası ve Heidi'nin büyükbabası bile daha fazla dayanamayıp ölmüştür o yerde. Hem ne gereği. insansız hayat mı olur. sevgiler hepimize....
o yeri ve harita resimlerinden bir tanesinin görüntülerini de paylaşıcam sizinle , ki siz de göreceksiniz ne kadar ciddi olduğumu.
izleyeceğim yol |
|
daha önce bir sıralama yapmadım ama şöyle başlarım diye düşünüyorum. tamiratı çok sevdiğimden gider gitmez bir adaya düşünce yanıma alacağım üç şeyden biri olan keser ile kırmam , kesmem gereken her şeyi çok hızlı bir şekilde halledip akşam olmadan kulübeme yerleşmeyi düşünüyorum. muhtemelen yanıma aldığım ikinci şey olan çakmak ile de etraftan toplayıp biriktirdiğim odun parçaları , kuru otları yakar büyük ihtimal ne kadar acele etsem de bitiremeyeceğim ta'mirat'lık (mirat kürtçe harabe demek. bu ek bilgi için parçalasam da siz hızlıca üç heceyi birleştirip okursunuz ). kulübeye sırtımı verip uzaktan kurdun çakalın bu hayalimin içine etmesine engel olurdum. muhtemelen kısa zamanda suyumu da bitirip dımdızlak kalacağımı düşündüğümden önceden bol yiyecek ve biraz daha yedek su alırdım yanıma . yok o üçüncü şey yiyecek değil. bir telsiz telefon olurdu. baktım içinden çıkamıyorum bari birileri beni kurtarsın diye yanıma mümkün mertebe onu alırdım.bir iki günde su ve ekmek de tükenince ne yapacağımı bilemez izlediğim belgeselleri hatırlamaya , uygulamaya çalışır ve hayatta kalmaya çabalardım.böyle zamanlarda aşırı stresten dolayı belgeselden gizil olarak öğrendiğim teknikleri de unuturdum. genel kültür bilgilerim sizlere ömür olacağından yapacağım en mantıklı iş telsiz telefona sarılıp sabahı beklemek sonra yüksek bir tepeye çıkıp arama yapmak olurdu. bütün !bazen şeytan diyor ki al birkaç parça eşya ve giysini git o yere' diye gelişen hayalim ve düşüncelerimin tam bu noktasında öyle bir şey hissediyorum ki. bu his üniversite zamanıma ait. anlatayım.üniversiteyi kazanmadan önceki 2 yılım aklıma geldi bunları yazınca. sabahlamalarımı, çözdüğüm soruları,içime attığım ya kazanamazsam korkusu ve millet ne der endişelerimi ve tüm bunlarla birlikte sınavı kazanıp kayıt yaptıktan yakın zaman sonra yine de diğer kıdemlilerden (akıllı arkadaşımın isteği üzerine ) 2 hafta önce Erzuruma , giriş işlemlerimi yapıp , henüz öğlen olmadan müdürlükten battaniye , çarşaf ve yastığımı alıp odama gittiğimde rastgele bir yatak seçim o leş yatağın üstüne sırt üstü uzanıp lan her şey bunun için miydi ? bu boktan yer için miydi hepsi ? değdi mi gerçekten ? dediğim zamanki gibi hissettiğimi farkettim yukarıda anlattığım hayali ve bu hayalin beni hayalimde sürüklediği durumu düşününce.
neyseki yüksek teknolojik ilerlemeler sayesinde telsiz telefonu icat edene okuduğum rahmet dualarından sonra tekrar biraz insan yüzü görmek isteği ve sevinciyle kurtarma ekibi eşliğinde evime gelirdim. çok zor kimsenin yaşamadığı bir yerde yaşamak diye düşünüp bir daha hayalin hayalini bile kurmayı düşünmezdim.
zaten bence fazla ıssız bir yer olurdu orası ve Heidi'nin büyükbabası bile daha fazla dayanamayıp ölmüştür o yerde. Hem ne gereği. insansız hayat mı olur. sevgiler hepimize....
Yorumlar
Yorum Gönder