Ana içeriğe atla

ne desem...

ne desem ki şimdi ben.ne desem. bütün online hallerimin senin hatrına olduğunu mu,gözüm kulağım telefona odaklanmamı mı,ne desem. dünyanın ya da ülkenin öte ucundayken nefes alışverişini merak ettiğimi mi,dudakların örtükken burnundan sakin sakin aldığın nefesin sesini müzik niyetiyle akşam serinliğine  dinlemek istediğimi mi.. senin başka kuşlardan koptuğunu, benimse tüm kuşları sana feda edebileceğimi mi… neresinden tutsak günün ,tutsak gibi geçtiğini mi.. haber yokken senden,bütün günün anlam ve öneminin öğle paydosuna girdiğini mi,senden gelecek bir sesin ya da bir sembolün mesaiye başlamak için saatin geldiğinin işareti olduğunu mu. nerden başlasam sensin ya,nereye varsam yine senin olduğunu mu,ne anlatayım ben sana. hayat senden ibaretmiş ben seni tanıyınca bunu fark ettiğimi mi… senin hayat olduğunu ve benim sadece hayat’ımı yaşamak istediğimi mi.. içtiğim soğuk suyun içime mucizevi bir ılıklık düşürebileceğini mi… nerden başlasam gelişecek senle nerde bitirsem üç nokta  ile devam edeceğini mi. sen deli bir poyrazsın bu hayat’ımda benim. ve ben uydu gibi hissetmelerdeyim. biliyor musun.

Yorumlar

  1. müthiş bir yazı...keşke müthişten daha değerli bir cümle ile ifade edebilseydim değil mi....

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

izmir'de bir gün...

İzmir'deyiz  aynı okulda  çalışıyoruz , akşam aynı eve aynı yolları elele gönül gönüle,ayaklarımızı yuvarlaya yuvarlaya  gidiyoruz... akşam oluyor,yemek yapıyoruz,yemeği yiyoruz;  çocuk yoksa henüz, ben bir bilet çıkarıyorum  sen -"aaa  bu mu var?" diyorsun. -evet,  gidelim mi? diyorum. evet diyorsun. devlet tiyatrosuna gidip,biletimizin üstündeki numaralar bende mevcut diyen  o koltuklara gidip oturuyoruz. sonra ordan geç vakit çıkıyoruz.  hava nasıl olursa olsun bize  sıcak geliyor. deniz kenarına gidiyoruz, elini tutuyorum   "bu deniz  sensin" diyorum;  ve ben denize bakmayı çok seviyorum..." sonra yürüyoruz.. bi cafe'den ayaküstü sıcak,püfür püfür dumanı ince uzun kıvrılan iki çay alıyoruz,  bir banka oturuyoruz. senin saçına rüzgar vuruyor, kıyıya dalgalar... " ikisi de güzel" diyorum.  "senin varlığını çok seviyorum" diyorum,sen bana bakıyorsun.yüzünde dolunay bir gülüş,yanakların açık ...

bu aşk burada...yiter...

anladım.nereden başladığın ya da nereye kadar geldiğin önemli değil bir çabada.ne yaptıysan bırak.artık zorlama.olduğu gibi bırak.ben bırakıyorum bugün.çabaladım.çabaladım.kaldım.bir şey olacaksa yerde izine illa ki rastlanır.olmayacak bir şey için iz varmış diye bir oyun uydurmaya gerek yok.anladık.yok.anladım yok.yok işte.ne söylediğin değil nasıl söylediğin "seni seviyorum"u aşan bir durum demek ki..bir ayağı başından beri çukurda olan "seni seven" o sevinin anlamı sende anlamsızsa, bendeki çaba da anlamsız.zorlasam kırılacak.zorlarsam kırılacağım demek ki.önceden sevdiğini söylemekteydi zorluk şimdi sevginin bir anlamı olmadığını kabul etmekte..hayırlısı.hadi bakalım.."bu aşk burada biter ve ben çekip ... "yiterim..

Van'a Üzülmeler

Şehrin ince artığı… Uzun yollardan sürgüne ,sürüne sürüne.. Kışı ,ayazı ve yazı çektin üzerine..kışı hor,yazı kor.. Şehrin kenar artığı,uzun yolları katık ettin ömrüne.. Bir çorba,bir ekmek,çöplük yalnızlığı, ve enkazları dost ettin kendine… Beton damın varoşu,silkelensen de boş. Silkelen sen yine  hoş… Hayatın ritmine detone düşer  ayakların,rengine soluk düşer yaraların.. Şehrin ince gülü gözünden düşen damlaların, Köyünden uzak hayallerin,enkaz  dibi sefaletin