Ana içeriğe atla

nasıl bir şey ?


nasıl bir şey?
bağımlılık gibi,farkı ise her an doz alman gerekiyor,hatırlaman..
yaşamak gibi , ölmediğin sürece her gün yaptığın rutinler gibi..
nefes almak gibi,almadığında ölmek gibi..
bir kitabın gelişme bölümüne girdiğinde en can alıcı ana geldiğinde bir iş çıkar da gidersin ve o aklında kalır,o an,düşünüp durur teoriler kurarsın ya ,dönünceye kadar kitabı alıp sayfayı çevirip konuya odaklanana kadar içini yiyen kurtçuklar gibi,zihnini karıştıran olasılıkları düşünmek gibi...
sandalyenin bir ayağı olmadan ayakta duramaması gibi..
sonbahara direnemeyen düşen ,rüzgarda ordan oraya elinde olmadan sürüklenen sarı yaprak gibi..
akışını durduramadığın zaman gibi..
elinde olmadan düşen gözkapakların gibi..
son otobüsü kaçırınca yolda kalmak gibi..
başına bir şey düşerde hafızanı kaybedersin,kimseyi hatırlamazsın,sade bir kişiyi görürsün de içinde bir kıpırtı hissedersin ya,onun gibi..
ateşin, içinde bir yerde ruhunu eritmesi gibi...
filizin yeşile çalması gibi..
susamak gibi..
her an görür gibi..

nasıl bir şey seni düşünmek?

bilmiyorum,bilseydim adını yazar gibi,seni anar gibi anlatırdım yine..

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bahtiyar bir sonun başı

Sonbaharın bütün yapraklarına dokunmuşum gibi bahtiyar bir sonun başı sanki. İnci gibi parlak bir vaziyet. Şiir kitaplarından fırlamış kaçkın dizeler gibi hissediyorum, ne yana dönsem bir makama çarpıyorum, esaretten kurtulmuş notalarla çevrilmiş gibi anım. Her yanım toz ve mavidir her anım.

herkesin gitmek istediği o yer ve hayalin hayali ile mücadelem

Bazen herkes gibi alıp başımı insanın dokunduğu her şeyden uzaklaşıp o yere gitmek istiyorum. Duydunuz mu bilmiyorum, hani küçük ahşap bir kulübenin ağaçların arasında olduğu , çevrenin yemyeşil ve binbir renkli çiçekle örtülü olduğu, yakınında akan bir dere ve ensesinde ulu dağların olduğu, geceleri de samanyolu dahil çıplak görseniz de doğal olarak gezegen olduğunu anlamayacağınız trilyonlarca yıldızı bir arada göreceğiniz bir gökyüzü olan o yeri kastediyorum. kışın zar zor ısıtabileceğiniz ve soğuğunu bir tarafınızda iyice hissedince fazla oldu biraz da insan yüzü görmeye gitsem fena olmaz deyip bu kez de kardan, çamurdan çıkamayacağınız o aynı zamanda kış ortasındaki ürkütücü yer. yazın cenneti,  kışın cehennemi yaşayacağınızı bileceğiniz yerden bahsediyorum. bazen birkaç parça eşya ve giysi alıp o yere gitmek istiyorum. nasıl bulacağım da belli o yeri , yetenekli yeğenim de muhtelemen resim defterine çizmiştir .  çizdiği bir haritadan faydalanıp oraya gidebilirim. elimle koymuş gi

lastik ayakkabı özlemi dolu bir yazı ve Artık sevmeyeceğim

Artık sevmeyeceğim, bütün kabahat senin. senin değilse bile birilerinin, planı yok bu işlerin. zaten hangi plana uyduk diyebiliriz ki, lisede düzenli ders çalışmaktansa kapıya dayanan yumurta ile son gün az mı çalıştık sınavlara, sınav sonrası az mı unuttuk bir gün önce ezberlediklerimizi.planlı çalışan biri olsaydım mesela kimbilir nerede ne şartlarda edindiklerimi öğrendiklerimi hayatıma uygulamanın verdiği zevk - sefayla yaşardım. ama olmadı , ya diğer planlar ? düşünsenize siz de benimle ! hangi "bu hafta şunları şunları yapıp artık biraz dinlenirim " diyerek tasarladığımız plan ertesi gün ya da ertesi gün ya da onun ertesi günlerde ani bir tepkime ile yön değiştirmedi ve biz de  başka kulvara dalmadık, sonra yeni ertelemeler ile eski ertelediklerimizi keyifsiz bir biçimde harmanlamadık ? aşk da öyle değil mi ? aniden karşımıza biri çıkıyor bir an dünyanın merkezi çekim kuvveti üzerimizde etkili oluyor da ona doğru çekilmiyor muyuz, sonrasında tanışma biçimimizden rom