Ana içeriğe atla

izmir'de bir gün...



İzmir'deyiz aynı okulda çalışıyoruz ,akşam aynı eve aynı yolları elele gönül gönüle,ayaklarımızı yuvarlaya yuvarlaya  gidiyoruz...akşam oluyor,yemek yapıyoruz,yemeği yiyoruz; çocuk yoksa henüz,ben bir bilet çıkarıyorum sen -"aaa bu mu var?" diyorsun.
-evet, gidelim mi? diyorum.
evet diyorsun. devlet tiyatrosuna gidip,biletimizin üstündeki numaralar bende mevcut diyen  o koltuklara gidip oturuyoruz.
sonra ordan geç vakit çıkıyoruz. hava nasıl olursa olsun bize sıcak geliyor.deniz kenarına gidiyoruz,elini tutuyorum "bu deniz sensin" diyorum; ve ben denize bakmayı çok seviyorum..."
sonra yürüyoruz..
bi cafe'den ayaküstü sıcak,püfür püfür dumanı ince uzun kıvrılan iki çay alıyoruz, bir banka oturuyoruz.
senin saçına rüzgar vuruyor,kıyıya dalgalar... "ikisi de güzel"diyorum. "senin varlığını çok seviyorum" diyorum,sen bana bakıyorsun.yüzünde dolunay bir gülüş,yanakların açık denizlere açılmış rüzgarda serinliyor...
sen varsan ,ilham da oluyor şimdiki gibi,yazıyorum kesin o zaman,bir hikaye mutlaka oluyor,o hikayenin bir yerinde sen oluyorsun yine...
hikayeye girip bir soba yakıyoruz, içine patateslerimizi  atıyoruz,onlar pişiyor,ben onları elimle soyuyorum,elimi yakıyorum,sen de soyuyorsun. "elin yanacak " diyorum."olsun"diyorsun. "bu ateş  seni de yakar ,beni de.." diyorum.
elin yanıyor,elini tutuyorum,seni hemen hastaneye götürmüyorum fakat önce ben soğutuyorum elini...elini tutuyorum...

Yorumlar

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bahtiyar bir sonun başı

Sonbaharın bütün yapraklarına dokunmuşum gibi bahtiyar bir sonun başı sanki. İnci gibi parlak bir vaziyet. Şiir kitaplarından fırlamış kaçkın dizeler gibi hissediyorum, ne yana dönsem bir makama çarpıyorum, esaretten kurtulmuş notalarla çevrilmiş gibi anım. Her yanım toz ve mavidir her anım.

herkesin gitmek istediği o yer ve hayalin hayali ile mücadelem

Bazen herkes gibi alıp başımı insanın dokunduğu her şeyden uzaklaşıp o yere gitmek istiyorum. Duydunuz mu bilmiyorum, hani küçük ahşap bir kulübenin ağaçların arasında olduğu , çevrenin yemyeşil ve binbir renkli çiçekle örtülü olduğu, yakınında akan bir dere ve ensesinde ulu dağların olduğu, geceleri de samanyolu dahil çıplak görseniz de doğal olarak gezegen olduğunu anlamayacağınız trilyonlarca yıldızı bir arada göreceğiniz bir gökyüzü olan o yeri kastediyorum. kışın zar zor ısıtabileceğiniz ve soğuğunu bir tarafınızda iyice hissedince fazla oldu biraz da insan yüzü görmeye gitsem fena olmaz deyip bu kez de kardan, çamurdan çıkamayacağınız o aynı zamanda kış ortasındaki ürkütücü yer. yazın cenneti,  kışın cehennemi yaşayacağınızı bileceğiniz yerden bahsediyorum. bazen birkaç parça eşya ve giysi alıp o yere gitmek istiyorum. nasıl bulacağım da belli o yeri , yetenekli yeğenim de muhtelemen resim defterine çizmiştir .  çizdiği bir haritadan faydalanıp oraya gidebilirim. elimle koymuş gi

lastik ayakkabı özlemi dolu bir yazı ve Artık sevmeyeceğim

Artık sevmeyeceğim, bütün kabahat senin. senin değilse bile birilerinin, planı yok bu işlerin. zaten hangi plana uyduk diyebiliriz ki, lisede düzenli ders çalışmaktansa kapıya dayanan yumurta ile son gün az mı çalıştık sınavlara, sınav sonrası az mı unuttuk bir gün önce ezberlediklerimizi.planlı çalışan biri olsaydım mesela kimbilir nerede ne şartlarda edindiklerimi öğrendiklerimi hayatıma uygulamanın verdiği zevk - sefayla yaşardım. ama olmadı , ya diğer planlar ? düşünsenize siz de benimle ! hangi "bu hafta şunları şunları yapıp artık biraz dinlenirim " diyerek tasarladığımız plan ertesi gün ya da ertesi gün ya da onun ertesi günlerde ani bir tepkime ile yön değiştirmedi ve biz de  başka kulvara dalmadık, sonra yeni ertelemeler ile eski ertelediklerimizi keyifsiz bir biçimde harmanlamadık ? aşk da öyle değil mi ? aniden karşımıza biri çıkıyor bir an dünyanın merkezi çekim kuvveti üzerimizde etkili oluyor da ona doğru çekilmiyor muyuz, sonrasında tanışma biçimimizden rom